Filistinli Müzisyen Reem Kelani ile Söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Reem Kelani'nin Açık Radyo stüdyosunda kaydettiği ninniyi dinlemek için tıklayın:

www.acikradyo.com.tr/i/img/SES/ReemKelani.mp3  (1.4 MB)

 

Eraslan Sağlam:Reem Kelanibizi kırmadı stüdyomuza geldi enstrümanlarıyla, çok teşekkür ediyoruz.

 

Reem Kelani: Ben teşekkür ederim.

 

ES: Hemen Reem Kelani'nin müzikal geçmişini dinleyelim önce.

 

RK: Benim müziğim eklektik müzik ya da kokteyl de diyebiliriz aslında yaptığım şeye. Filistinliyim, ama İngiltere'de doğdum, çocukluğum da Kuveyt'te geçti, orada da ezan seslerini duydum ve büyürken sürekli Kuveyt müziği, Irak müziği, İran müziği, hatta Mısır müziği dinledim. Bunun yanısıra babam da cazdan çok hoşlanırdı ve Amerikan caz gruplarının müziklerini çalardı sürekli, bir yanda onları dinliyordum. Bunun yanısıra anneannem Filistinli olmasına rağmen İstanbul'da yaşamış ve burada evlenmiş. Onun eşi de Osmanlı müzikleri çalardı, tabii ben bunları hayal meyal biliyorum ve bunlar da her zaman benim kulağımda kaldı.

 

ES: Zaten albümünü dinlerken bütün bu tınıları da duyuyoruz.

 

RK: Çok güzel.

 

ES: Gelelim 'Sprinting Gazel'in oluşum sürecine, neler söylemek istersiniz Açık Radyo dinleyicilerine?

 

RK: İşimi bir cümlede özetlemek gerekirse Sprinting Gazel'i, bu aslında benim hayatımın bütün yolculuğunu anlatıyor. Bir sabah uyandığımda bir anda ortaya çıkmış bir fikir değil, yavaş yavaş ortaya çıktı, 20 yıl üstünde çalıştım, mülteci kamplarına gittim, yaşlı kadınlarla görüştüm eski hikâyeleri dinlemek, şarkıları öğrenmek için. Annem mutfakta dolma yaparken onun yaptığı şarkıları, türküleri dinledim ve tüm albüm aslında böylece bütün bu süreçte, benim hayatımla birlikte işledi ve bu şekilde ortaya çıktı.

 

ES: Peki caz ve Filistin müziğini nasıl birleştiriyorsunuz?

 

RK: Sadece şu şekilde birleştiriyorum, Arap müziği kendin olmakla ilgilidir, sadece kendin olursun ve kendine açık olursun, bence caz da böyle bir müzik türü. Ayrıca ikisi de soru-cevaplarla gider ve ikisinde de aslında taksimler, yani emprovizasyon vardır. O nedenle ikisinin de aslında kendim olmakla, kendime açık olmakla birleştiriyorum.

 

ES: Çok güzel. Mahmut Derviş ne söylüyor "Mawwaal"da?

 

RK: Mahmut Derviş aslında bütün şiirlerinde hep aynı mesajı verir, ama her zaman bunları farklı bir şekilde verir, yani hem aynı şeyi söyler hem de farklı bir şeyi söyler. Bu okuduğum 1967'de Araplar İsraillilere yenildiğinde yazılmış bir şiir. Kısacası şundan bahsediyor, her yerde yenilgi var o dönemde ve bunu aslında etrafınıza baktığınızda herşeyde görüyorsunuz. Toplu bir depresyon durumu var aslında toplumda. Mahmut Derviş de şiirinde rüyasını kaybettiğinden, hatta zambak tomurcuklarını bile kaybettiğinden bahsediyor. Bu durumun kalbine bıçaklar saplanmış gibi bir acı yarattığından söz ediyor.

 

ES: Gelelim albümde yer alan diğer parçalara, onlarla ilgili neler söyleyeceksiniz?

 

RK: Bu albümdeki her bir şarkı ya 1948 öncesinde yaşamış kişilerin sözlerinden oluşur, ya o zamanlarda doğmuş ve o travmayı yaşamış şairlerin, müzisyenlerin etkilerini taşır ve her biri geleneksel şarkılardır. Bu albümün sırtındaki numarasında da 1948'i görürüz; bunu da, 1948'den önce Filistin halkının olmadığını söyleyen kişilere "hayır aslında biz oradaydık" demek için yaptık. Çünkü genel bir kanı var, "toprağı olmayan Avrupalı Yahudiler oraya geldi ve bu topraklar da boştu ve onlar yerleşti" diye. Hayır biz oradaydık, Filistinliler orada vardı ve biz yaşıyorduk.

 

ES: Çok bağlantısız bir soru soracağım, isminizin anlamı ne?

 

RK: Reem eski bir Arapça sözcük, çok büyük, iri gözleri olan ve baktığında kalbinizi yerinden oynatacak, kalbinizi kıracak bir ceylan demektir. Kelani de aslında bir İran şehrinin günümüzdeki söylenişidir, Abdülkadir Geylani'nin soyadının günümüzdeki söylenişi olarak çevirebiliriz.

 

ES: Şu anda hiç bilmediğimiz bir enstrümanın sesini duyuyoruz, bu enstrüman nedir?

 

RK: Bu bir Arap enstrümanı değil, aslında tek bir nota çalıyor ya da iki, buradaki tuşları hareket ettirerek onu belirleyebiliyoruz. Hem Türk müziğinde, hem de Arap müziğinde olan karar sesini, yani ana notayı vermek için kullanıyoruz.

 

ES: Şu anda bu performans Açık Radyo'da canlı olarak gerçekleştiriliyor, burada çalıp söylüyor Reem Kelani. Bir sürprizle geldi.

 

RK: Çok eski bir Filistin ninnisi söyleyeceğim, aslında bir vedayı barındırıyor, kadınların vedası. Ben her zaman aslında kadınların söyledikleri üstünden gidiyorum, onları dile getiriyorum. Bu hem hacca gidenleri uğurlamak için söylenen bir ninni, türkü ama aynı zamanda iyi geceler demek için de söyleniyor.

 

ES: Bunu Açık Radyo stüdyosunda yapılan kayıttan dinleyeceksiniz, bir cd kaydı değil.

 

www.acikradyo.com.tr/i/img/SES/ReemKelani.mp3  (1.4 MB)

 

ES: Reem Kelani'nin Açık Radyo stüdyosunda sürpriz bir şekilde söylediği ninniyi dinlettik sizlere. Fairuz'un müzikal hayatınızdaki yerine ilişkin neler söyleyeceksiniz?

 

RK: Bu etki aslında ben doğmadan önce başlamış, ben annemin karnındayken annem Fairuz'un müziklerini dinliyormuş ve böylece ben de Fairuz dinlemeye ve etkilenmeye başladım. Benim ilk söylediğim şarkı da aslında Fairuz'un Kudüs'le ilgili yaptığı bir şarkıdır; hem Kudüs hem Fairuz hep benim kalbimdedir.

 

ES: Bu arada radyocu Reem Kelani neler yapıyor? 

 

RK: Size bakıyorum, tam olarak siz ne yapıyorsanız onu yapıyorum.

 

ES: Çok güzel. Peki sadece müzikal bir program mı yapıyorsunuz, yoksa politik, kültür, sözel ağırlıklı bir program mı yapıyorsunuz?

 

RK: Ana konu her zaman aslında müzik ve sürgünle ilgili.

 

ES: Bu arada İsrailli müzikologların Filistin müziğine yaklaşımlarına ilişkin bir de eleştirisi var Reem Kelani'nin.

 

RK: Aslında sadece İsrailli müzikologlarla değil İsrailli herşeyle ilgili ya da diğerleriyle ilgili konuşmak isterim. Evet çok güzel bir Yahudi müziği olduğunu kabul ediyorum. Örneğin Türkiye'de, Yunanistan'da, hatta Irak'ta bu ezgileri duyarım, çok güzel müzikler vardır, ancak İsrail'e gelince, İsrail 60 yıllık bir devlet ve bir İsrail müziğinden söz etmek aslında çok da doğru olmaz. Çünkü 60 yıla dayanan bir birikimden söz ediyoruz sadece ve aslında pek çok söyledikleri, Ladino dilinde söyledikleri şarkılar var örneğin. Bunları bütün İsrail'in geçmişiymiş gibi kabul ediyorlar, ama bence bu doğru değil. Örneğin pek çok yabancı kitapta da İsrail müziğinin tarihinden söz ederler, ama aslında söz edilen müzik pek çok başka kültürden alınmış şeylerdir. Dediğim gibi İsrail'in 60 senelik bir geçmişi var sadece, dolayısıyla bunu İsrail müziği olarak değerlendirmek doğru gelmiyor bana. Örneğin biraz önce söylediğim ezgi de bugün İsraillilerin sözleri Hibru dilinde yerine koyarak söyledikleri bir şarkıdır. Yine aynı zamanda düğünlerinde yaptıkları dans aslında Filistinlilerin, Arapların yaptığı bir danstır, ismini biraz değiştirip yapıyorlar. Ben aslında başından İsrail müziğinden söz etmeyi doğru bulmuyorum, çünkü sadece 60 yıllık bir tarihten bahsediyoruz. Ayrıca sadece 1948'i biz bir milat olarak kabul edersek, bu aslında daha öncesinde meydana gelmiş bütün Yahudi kültürünü, birikimlerini de yok saymak olur. Aslında 1948'in bir milat olarak kabul edilmesi bence orada yaşayan insanlar için de bir haksızlık, ama bu çok fazla yapılıyor. Ben de kitabımda bundan söz ediyorum, aslında hem öncesinden hem sonrasından. Aslında 1948'i bir milat olarak kabul etmek ve öncesi yokmuş gibi davranmak, tam da Hitler'in yapmak istediği şeye ışık tutmak olur herhalde.

 

ES: Edward Said'in düşünceleriyle ilgili neler düşünüyorsunuz?

 

RK: Edward Said'in Mahmut Derviş'le pek çok benzerliği var, ikisinin de başarıları kendilerinden çok daha öne çıkmıştır. Mahmut Derviş bir Müslüman Filistinli, Edward Said ise Hristiyan Filistinli, ikisinin bu çok kültürlülükleri aslında Filistin'in ekümenik ruhunu, durumunu ortaya koyuyor. Bunun yanısıra şunu söylemek istiyorum ki, kültür her zaman kimliğinizin bir parçasıdır, bunu dışarı çıkaramazsınız. Benim aslında dinle bir problemim yok, benim siyonizmle bir problemim var; Batı'nın dine bakışı, beyazlaştırılmasıyla ilgili bir problemim var, yoksa benim işim metrekarelerle, ölçülerle, dinle değil, çünkü ben aslında buradayken de Filistin'deyim. Buradan geriye yine Edward Said'e dönecek olursak kültürü hiçbir zaman kimliğinizden dışarı çıkaramazsınız, buna inanıyorum.

 

ES: İngiltere'de yaşıyorsunuz, acaba sizden Oryantalist bir tutum bekleniyor mu ve bunun karşılığında ne yapıyorsunuz?

 

RK: Aslında bir zihinsel kolonizmden söz edebiliriz, çünkübelli kalıplar var, bu kalıplara uyulması bekleniyor. Eğer siz Doğulu bir kadınsanız, Kleopatra gibi bir göz makyajınız olacak, göbek dansı yapacaksınız, mutlaka başınızda bir türbanınız, örtünüz olacak, dövmeleriniz olacak, yani çok egzotik görünmek durumundasınız. Söylediğiniz şarkı da, Arap tonlarında söylenirken arkadan bir basla elektronik bir ritm gelecek. Arap müziği olarak düşündükleri bu. Benim albümümdeki ilk şarkım türünde, özellikle makamı olan, bir hikâyesi olan... Biraz önce Osmanlı'ya askere giden erkeklerden söz ettik, böyle şarkılar yapıldığındaysa ise bunun aslında Arap müziği olmadığını düşünüyorlar. Dolayısıyla kesinlikle kalıplar var, kafalarında böyle bir Anglo-Sakson durumuna uyan, onların belirlediği çerçevelerin içinde yer alması gereken kadınlar var. Ben bunu kesinlikle çok karşı çıkılır bir şey olarak görüyorum, hem kendim için hem de aslında tüm kadınlar için bu kalıpların olmaması gerekir, çünkü kadın kimliğinizi başta özellikle fazlasıyla sınırlandırıyor. Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım, ben caz müzisyenleriyle de çalışıyorum ve caz müziği yapmak istediğimde bu sefer yine aynı, orta yaşlı, Anglo-Sakson erkekler bu sefer de yeterince etnik olmadığımı söylüyorlar. Dolayısıyla sürekli bir uyuşmazlık var. Dünya müziğine girmek istediğinizde yine bazı tabular var. Aslında bu anlamda caz tüm dünya müziğinden belki de daha toleranslı, daha hoşgörülü ve daha çok içine alıyor. Fakat yine o kalıplara göre etnikten anlaşılan, geleneksel etekler giyinip yerli sesleri çıkararak şarkı söylenmesi, bu sefer de etnik oluyorsunuz, ancak o zaman caz müziği yapabilirsiniz gibi yaftalar yapıştırılıyor size.

 

ES: Filistinli sanatçı ve akademisyenlerin İsrail'i kültürel boykotu içeren metni imzalayanlar arasında bulunuyor Reem Kelani. Boykotun hedefi neydi? John Berger imza metninde boykotun bir prensip olmadığını, koşullara bağlı bir taktik olduğunu söylemişti. Biraz da bu meseleyi konuşalım mı?

 

RK: Ben bu metni bir insan, bir kadın ve bir sanatçı olarak imzaladım ve bunun içinde yer aldım, "artık yeter" demek için. Terörün her türlüsüne karşıyım, dünyanın neresinde olursa olsun, ne şekilde olursa olsun terörizme karşıyım. Sadece bir boykota katılmanın, bu metni imzalamanın işe yaramayacağını düşünenler oluyor, ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum, çünkü bu Güney Afrika'da işe yaramıştı. Ben de ülkemin toprağını geri istiyorum, dolayısıyla "hayır" demeye hakkım var. Protestonun pek çok yöntemi vardır, bir işgale karşı koymanın, her zaman bir sivil hareket gibi fiziksel olarak taşlarla, sopalarla karşı çıkmak değil, sessiz durarak da, ki bizim yaptığımız da bir entelektüel karşı duruştur, protestodur. Bu şekilde de bir işgale karşı çıkabilirsiniz.

 

ES: Çok teşekkür ederiz. Bu arada çevirilerimizde bize yardımcı olan Ceren Erdem'e de çok teşekkür ederiz.

 

 

 

 

(18 Kasım 2008 tarihinde Açık Radyo'da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)